Konuyla ilgili Yargıtay Kararı var. Görünen o ki; şimdilik en azından T.C. Vatandaşı iken çalışılan süreler borçlanılabiliniyor. yurtdışı borçlanma
İlgili Kanun / Madde
3201S.YHBK/3
T.C
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
Esas No. 2008/18641
Karar No. 2009/13146
Tarihi: 14.07.2009
l İZİNLE TÜRK VATANDAŞLIĞINDAN ÇIKMA
l YURT DIŞI HİZMET BORÇLENMASI
YAPABİLMEK İÇİN BORÇLANMA TARİHİNDE
TÜRK VATANDAŞI OLMA
l KAZANILMIŞ HAK İLKESİ
l VATANDAŞLIKTAN ÇIKMADAN ÖNCEKİ
SÜRENİN BORÇLANABİLECEĞİ
ÖZETİ: Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden
doğan, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel
niteliğe dönüşmüş haktır. Kazanılmış haklar Hukuk
Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli
unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı
nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın
2.maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal
bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı
gibi, toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan
kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul
edilemez..Davacının, Türk vatandaşlığını haiz
olmadığı 26.08.1999 tarihinden sonraki dönemleri
borçlanamayacağına ilişkin mahkemenin kabulü
yerinde ise de; Türk vatandaşlığından izinle çıkan ve
borçlanma talep tarihinde Türk vatandaşlığını haiz
olmayan davacının, Türk vatandaşlığından izinle
çıkmadan önce yurtdışında gerçekleşen çalışma
sürelerine ilişkin borçlanma hakkının, Türk
Vatandaşlık Kanunu ile kazanılmış hak sayılarak
korunduğu gözetilerek, anılan süreye ilişkin
borçlanma isteğinin kabulüne karar verilmesi gerektiği
gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmiş olması,
usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Yargıtay Kararları
507
DAVA: Türk vatandaşlığından izin yoluyla 26.08.1999 tarihinde çıkan
davacı, Almanya’da 20.04.1994-31.12.2004 tarihleri arasında geçen çalışmalarıyla
ilgili olarak yaptığı borçlanma talebinin 3201 sayılı Kanun’a göre kabul edilmesi
gerektiğinin tespitini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtilen gerekçe ile davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, taraflar avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz
isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Aydın Eser tarafından
düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve
aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici
sebeplere göre, davalı Kurum vekilinin yerinde görülmeyen tüm, davacı vekilinin
sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-06.03.1962 tarihinde, doğumla Türk vatandaşı olup, Türkiye’de,
10.01.1989-30.11.1989 tarihleri arasında hizmet sözleşmesine dayalı çalışmaları
bulunan, Bakanlar Kurulu’nun 23.12.1998 gün ve 1998/12263 sayılı kararı ile Türk
vatandaşlığından çıkmasına izin verilen ve vatandaşlıktan çıkma belgesini teslim
aldığı 26.08.1999 tarihi itibariyle Türk vatandaşlığını kaybedip, halen Türk vatandaşı
olmadığı anlaşılan davacının; 28.11.2005 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na
başvurarak Almanya’da geçen çalışmalarının 3201 sayılı Kanun’a göre
değerlendirilmesi için borçlanma talebinde bulunduğu, davalı Kurum tarafından,
yurtdışında geçen çalışma sürelerini borçlanma hakkının sadece Türk vatandaşlığına
haiz olanlara tanındığı gerekçesiyle isteğinin reddedildiği hususları tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, dava konusu dönemde dönem de yürürlükte
bulunan 403 sayılı Türk Vatandaşlık Kanununun 20. (12/06/2009 tarihli Resmi
Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5901 sayılı yeni Türk Vatandaşlık
Kanununun 25.) maddesi gereğince, Türk vatandaşlığından Bakanlar Kurulunun
kararı ile çıkmasına izin verilip, 26.08.1999 tarihi itibariyle Türk vatandaşlığını
kaybeden ve halen Türk vatandaşı olmayan davacının, 20.04.1994-31.12.2004
tarihleri arasında bir kısmı Türk vatandaşı olduğu, bir kısmı da Türk vatandaşı
olmadığı dönemlerde, Almanya’da gerçekleşen çalışma sürelerini, 3201 sayılı Kanun
gereğince borçlanarak, sosyal güvenliği bakımından değerlendirilip
değerlendirilemeyeceğine ilişkindir.
Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin
Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkındaki 3201 sayılı
Kanunun 1. maddesinin değişiklikten önceki hali “18 yaşını doldurmuş Türk
vatandaşlarının yurt dışında geçen ve belgelendirilen çalışma süreleri, bu çalışma
süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ve yurt
dışında ev kadını olarak geçen süreleri, 2 nci maddede belirtilen sosyal güvenlik
kuruluşlarına prim, kesenek ve karşılık ödenmemiş olması ve istekleri halinde bu
Kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilir.” şeklinde
Yargıtay Kararları
508
iken; davanın açılmasından sonra, 17.04.2008 tarihli 5754 sayılı Kanunun 79.
maddesi ile yapılan değişiklikle, “Türk vatandaşlarının yurt dışında 18 yaşını
doldurduktan sonra, Türk vatandaşı iken geçen ve belgelendirilen sigortalılık
süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik
süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, bu Kanunda belirtilen sosyal
güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve istekleri halinde, bu Kanun
hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilir.” şeklinde
düzenlenmiştir. Aynı Kanunun tanımlar başlıklı 2. maddesinin “c fıkrasında”
sürelerin değerlendirilmesi kavramı ”Türk vatandaşlığına haiz olanların 1. maddede
belirtilen sürelerinin istekleri halinde değerlendirilmesi” olarak tanımlanmıştır.
Anılan Yasa’nın önceki Uygulama Yönetmeliğinin 2. maddesi, “Bu Yönetmelik
hükümleri, ikili veya çok taraflı sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmış olup olmadığına
bakılmaksızın yabancı bir ülkede, Türk vatandaşı olarak çalışmış, çalışan veya
çalışacaklar ile gerek borçlanma ve gerekse aylık alma sürelerinde Türk vatandaşı
olanları kapsar.” şeklinde iken; davanın açılmasından sonra, 06.11.2008 tarihli
Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Yönetmeliğin 2. maddesinde ise, “Bu
Yönetmelik, ikili veya çok taraflı sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmış olup
olmadığına bakılmaksızın yabancı bir ülkede geçen sigortalılık veya ev kadını
sürelerinde ve borçlanma talep tarihinde Türk vatandaşı olanları kapsar.”
düzenlemesine yer verilmiştir. Halen yürürlükte olan Uygulama Yönetmeliğinin
borçlanma kapsamındaki süreleri düzenleyen 6. maddesinin 2–b bendine göre de,
“Türk vatandaşlığının kazanılmasından önce veya Türk vatandaşlığının
kaybedilmesinden sonra yurtdışında sigortalı veya ev kadını olarak geçen süreler,…
borçlandırılmaz.”
11.02.1964 tarih ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 06.07.2004
tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 29.06.2004 gün ve 5203 sayılı
Yasa’nın 1. maddesi ile değişik 29. maddesinde, “Bu Kanun gereğince Türk
vatandaşlığını kaybeden kişiler, kayıp tarihinden başlayarak yabancı muamelesine
tâbi tutulur. Ancak, doğumla Türk vatandaşı olup da, İçişleri Bakanlığından
vatandaşlıktan çıkma izni alanlar ve bunların vatandaşlıktan çıkma belgesinde kayıtlı
reşit olmayan çocukları; Türkiye Cumhuriyetinin millî güvenliğine ve kamu
düzenine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, askerlik hizmetini yapma
yükümlülüğü ve seçme-seçilme, kamu görevlerine girme ve muafen araç veya ev
eşyası ithal etme hakları dışında, sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları saklı
kalmak ve bu hakların kullanımında ilgili kanunlardaki hükümlere tâbi olmak
şartıyla Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam ederler.”
denilmiş; aynı yasal düzenlemeye 5901 sayılı yeni Türk Vatandaşlık Kanununun,
çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybeden kişilere tanınan haklar
başlıklı 28. maddesinde de yer verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.11.2005 tarih ve 10-492/646,
08.03.2006 tarih ve 21-6/56, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 20.11.2006 tarih ve
Yargıtay Kararları
509
11422-14965, 20.06.2006 tarih ve 2251-9376, 23.03.2006 tarih ve 2215-3162,
16.10.2006 tarih ve 10610-12898 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere 3201 sayılı
Kanun bir borçlanma yasası olup, Kanunun 1.maddesine ve Uygulama
Yönetmeliğinin 2.maddesine göre, Türk vatandaşlarının, Türk vatandaşı olarak
yurtdışında geçen çalışmalarını borçlanabilmeleri öngörülmüştür. Anılan Yasa,
yurtdışı hizmet borçlanması hakkının kullanılabilmesi için çalışmanın geçtiği
dönemde sigortalı ile uyrukluk ilişkisini aramaktadır. 3201 sayılı Kanunun uygulama
yönetmeliğinde, borçlanma tarihinde de Türk vatandaşı olunması gerektiği
belirtilmiş ise de; gerek, 12.06.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5901 sayılı Türk
Vatandaşlığı Kanununun 28. maddesinde de, gerekse, önceki 403 sayılı Türk
Vatandaşlığı Kanununun 29. maddesindeki yasal düzenlemeye yer verilerek,
doğumla Türk vatandaşı olup da, İçişleri Bakanlığından vatandaşlıktan çıkma izni
alanların, sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları saklı tutulmuş olup; anılan
kişilerin bu hakların kullanımında ilgili kanunlardaki hükümlere tâbi olmak şartıyla
Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam edecekleri
belirtilmiştir. Kanun, açıkça, çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını
kaybeden kişilerin kazanılmış haklarının korunacağını belirtmektedir.
Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan, kendisi yönünden
kesinleşmiş ve kişisel niteliğe dönüşmüş haktır. Kazanılmış haklar Hukuk Devleti
kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları
ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2.maddesinde
açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık
oluşturacağı gibi, toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır,
belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gözetildiğinde, davacının, Türk
vatandaşlığını haiz olmadığı 26.08.1999 tarihinden sonraki dönemleri
borçlanamayacağına ilişkin mahkemenin kabulü yerinde ise de; Türk
vatandaşlığından izinle çıkan ve borçlanma talep tarihinde Türk vatandaşlığını haiz
olmayan davacının, Türk vatandaşlığından izinle çıkmadan önce yurtdışında
gerçekleşen çalışma sürelerine ilişkin borçlanma hakkının, Türk Vatandaşlık
Kanunu ile kazanılmış hak sayılarak korunduğu gözetilerek, anılan süreye ilişkin
borçlanma isteğinin kabulüne karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yazılı
şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul
edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, Üye
M.Zafer Erdoğan’ın muhalefetine karşı; Başkan Süleyman Caner, Üyeler; Neslihan
Sever, Ali Göcen ve Fatih Arkan’ın oylarıyla ve oyçokluğuyla 14.07.2009 gününde
karar verildi.
KARŞI OY
3201 sayılı Kanunun getiriliş amacı ve Kanunun özellikle 1., 2/c maddeleri,
Yargıtay Kararları
510
hükmü başvuru tarihinde Türk vatandaşı olanlara hizmet borçlanması imkânı
bahşetmektedir.
Davacı ise, 1999 yılında Türk vatandaşlığından çıkmıştır. Dava tarihi
itibariyle Türk vatandaşı değildir. Türk vatandaşı olmayan bir kimseye yurtdışı
hizmet borçlanması hakkı tanınamaz. 3201 sayılı Kanun buna cevap
vermemektedir. Kanunun açık hükmüne aykırı şekilde yorum yoluyla böyle bir
hakkın varlığını ileri sürmek doğru değildir.
Mahkemenin red kararı, Kanuna uygun ve isabetlidir.
Açıklanan sebeple, çoğunluğun borçlanma isteğinin kabulüne dair kararına
katılmıyorum.
İlgili Kanun / Madde
3201S.YHBK/3
T.C
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
Esas No. 2008/18641
Karar No. 2009/13146
Tarihi: 14.07.2009
l İZİNLE TÜRK VATANDAŞLIĞINDAN ÇIKMA
l YURT DIŞI HİZMET BORÇLENMASI
YAPABİLMEK İÇİN BORÇLANMA TARİHİNDE
TÜRK VATANDAŞI OLMA
l KAZANILMIŞ HAK İLKESİ
l VATANDAŞLIKTAN ÇIKMADAN ÖNCEKİ
SÜRENİN BORÇLANABİLECEĞİ
ÖZETİ: Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden
doğan, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel
niteliğe dönüşmüş haktır. Kazanılmış haklar Hukuk
Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli
unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı
nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın
2.maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal
bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı
gibi, toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan
kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul
edilemez..Davacının, Türk vatandaşlığını haiz
olmadığı 26.08.1999 tarihinden sonraki dönemleri
borçlanamayacağına ilişkin mahkemenin kabulü
yerinde ise de; Türk vatandaşlığından izinle çıkan ve
borçlanma talep tarihinde Türk vatandaşlığını haiz
olmayan davacının, Türk vatandaşlığından izinle
çıkmadan önce yurtdışında gerçekleşen çalışma
sürelerine ilişkin borçlanma hakkının, Türk
Vatandaşlık Kanunu ile kazanılmış hak sayılarak
korunduğu gözetilerek, anılan süreye ilişkin
borçlanma isteğinin kabulüne karar verilmesi gerektiği
gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmiş olması,
usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Yargıtay Kararları
507
DAVA: Türk vatandaşlığından izin yoluyla 26.08.1999 tarihinde çıkan
davacı, Almanya’da 20.04.1994-31.12.2004 tarihleri arasında geçen çalışmalarıyla
ilgili olarak yaptığı borçlanma talebinin 3201 sayılı Kanun’a göre kabul edilmesi
gerektiğinin tespitini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtilen gerekçe ile davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, taraflar avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz
isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Aydın Eser tarafından
düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve
aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici
sebeplere göre, davalı Kurum vekilinin yerinde görülmeyen tüm, davacı vekilinin
sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-06.03.1962 tarihinde, doğumla Türk vatandaşı olup, Türkiye’de,
10.01.1989-30.11.1989 tarihleri arasında hizmet sözleşmesine dayalı çalışmaları
bulunan, Bakanlar Kurulu’nun 23.12.1998 gün ve 1998/12263 sayılı kararı ile Türk
vatandaşlığından çıkmasına izin verilen ve vatandaşlıktan çıkma belgesini teslim
aldığı 26.08.1999 tarihi itibariyle Türk vatandaşlığını kaybedip, halen Türk vatandaşı
olmadığı anlaşılan davacının; 28.11.2005 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na
başvurarak Almanya’da geçen çalışmalarının 3201 sayılı Kanun’a göre
değerlendirilmesi için borçlanma talebinde bulunduğu, davalı Kurum tarafından,
yurtdışında geçen çalışma sürelerini borçlanma hakkının sadece Türk vatandaşlığına
haiz olanlara tanındığı gerekçesiyle isteğinin reddedildiği hususları tartışmasızdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, dava konusu dönemde dönem de yürürlükte
bulunan 403 sayılı Türk Vatandaşlık Kanununun 20. (12/06/2009 tarihli Resmi
Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5901 sayılı yeni Türk Vatandaşlık
Kanununun 25.) maddesi gereğince, Türk vatandaşlığından Bakanlar Kurulunun
kararı ile çıkmasına izin verilip, 26.08.1999 tarihi itibariyle Türk vatandaşlığını
kaybeden ve halen Türk vatandaşı olmayan davacının, 20.04.1994-31.12.2004
tarihleri arasında bir kısmı Türk vatandaşı olduğu, bir kısmı da Türk vatandaşı
olmadığı dönemlerde, Almanya’da gerçekleşen çalışma sürelerini, 3201 sayılı Kanun
gereğince borçlanarak, sosyal güvenliği bakımından değerlendirilip
değerlendirilemeyeceğine ilişkindir.
Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin
Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkındaki 3201 sayılı
Kanunun 1. maddesinin değişiklikten önceki hali “18 yaşını doldurmuş Türk
vatandaşlarının yurt dışında geçen ve belgelendirilen çalışma süreleri, bu çalışma
süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ve yurt
dışında ev kadını olarak geçen süreleri, 2 nci maddede belirtilen sosyal güvenlik
kuruluşlarına prim, kesenek ve karşılık ödenmemiş olması ve istekleri halinde bu
Kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilir.” şeklinde
Yargıtay Kararları
508
iken; davanın açılmasından sonra, 17.04.2008 tarihli 5754 sayılı Kanunun 79.
maddesi ile yapılan değişiklikle, “Türk vatandaşlarının yurt dışında 18 yaşını
doldurduktan sonra, Türk vatandaşı iken geçen ve belgelendirilen sigortalılık
süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik
süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, bu Kanunda belirtilen sosyal
güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve istekleri halinde, bu Kanun
hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilir.” şeklinde
düzenlenmiştir. Aynı Kanunun tanımlar başlıklı 2. maddesinin “c fıkrasında”
sürelerin değerlendirilmesi kavramı ”Türk vatandaşlığına haiz olanların 1. maddede
belirtilen sürelerinin istekleri halinde değerlendirilmesi” olarak tanımlanmıştır.
Anılan Yasa’nın önceki Uygulama Yönetmeliğinin 2. maddesi, “Bu Yönetmelik
hükümleri, ikili veya çok taraflı sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmış olup olmadığına
bakılmaksızın yabancı bir ülkede, Türk vatandaşı olarak çalışmış, çalışan veya
çalışacaklar ile gerek borçlanma ve gerekse aylık alma sürelerinde Türk vatandaşı
olanları kapsar.” şeklinde iken; davanın açılmasından sonra, 06.11.2008 tarihli
Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Yönetmeliğin 2. maddesinde ise, “Bu
Yönetmelik, ikili veya çok taraflı sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmış olup
olmadığına bakılmaksızın yabancı bir ülkede geçen sigortalılık veya ev kadını
sürelerinde ve borçlanma talep tarihinde Türk vatandaşı olanları kapsar.”
düzenlemesine yer verilmiştir. Halen yürürlükte olan Uygulama Yönetmeliğinin
borçlanma kapsamındaki süreleri düzenleyen 6. maddesinin 2–b bendine göre de,
“Türk vatandaşlığının kazanılmasından önce veya Türk vatandaşlığının
kaybedilmesinden sonra yurtdışında sigortalı veya ev kadını olarak geçen süreler,…
borçlandırılmaz.”
11.02.1964 tarih ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 06.07.2004
tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 29.06.2004 gün ve 5203 sayılı
Yasa’nın 1. maddesi ile değişik 29. maddesinde, “Bu Kanun gereğince Türk
vatandaşlığını kaybeden kişiler, kayıp tarihinden başlayarak yabancı muamelesine
tâbi tutulur. Ancak, doğumla Türk vatandaşı olup da, İçişleri Bakanlığından
vatandaşlıktan çıkma izni alanlar ve bunların vatandaşlıktan çıkma belgesinde kayıtlı
reşit olmayan çocukları; Türkiye Cumhuriyetinin millî güvenliğine ve kamu
düzenine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, askerlik hizmetini yapma
yükümlülüğü ve seçme-seçilme, kamu görevlerine girme ve muafen araç veya ev
eşyası ithal etme hakları dışında, sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları saklı
kalmak ve bu hakların kullanımında ilgili kanunlardaki hükümlere tâbi olmak
şartıyla Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam ederler.”
denilmiş; aynı yasal düzenlemeye 5901 sayılı yeni Türk Vatandaşlık Kanununun,
çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybeden kişilere tanınan haklar
başlıklı 28. maddesinde de yer verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.11.2005 tarih ve 10-492/646,
08.03.2006 tarih ve 21-6/56, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 20.11.2006 tarih ve
Yargıtay Kararları
509
11422-14965, 20.06.2006 tarih ve 2251-9376, 23.03.2006 tarih ve 2215-3162,
16.10.2006 tarih ve 10610-12898 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere 3201 sayılı
Kanun bir borçlanma yasası olup, Kanunun 1.maddesine ve Uygulama
Yönetmeliğinin 2.maddesine göre, Türk vatandaşlarının, Türk vatandaşı olarak
yurtdışında geçen çalışmalarını borçlanabilmeleri öngörülmüştür. Anılan Yasa,
yurtdışı hizmet borçlanması hakkının kullanılabilmesi için çalışmanın geçtiği
dönemde sigortalı ile uyrukluk ilişkisini aramaktadır. 3201 sayılı Kanunun uygulama
yönetmeliğinde, borçlanma tarihinde de Türk vatandaşı olunması gerektiği
belirtilmiş ise de; gerek, 12.06.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5901 sayılı Türk
Vatandaşlığı Kanununun 28. maddesinde de, gerekse, önceki 403 sayılı Türk
Vatandaşlığı Kanununun 29. maddesindeki yasal düzenlemeye yer verilerek,
doğumla Türk vatandaşı olup da, İçişleri Bakanlığından vatandaşlıktan çıkma izni
alanların, sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları saklı tutulmuş olup; anılan
kişilerin bu hakların kullanımında ilgili kanunlardaki hükümlere tâbi olmak şartıyla
Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam edecekleri
belirtilmiştir. Kanun, açıkça, çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını
kaybeden kişilerin kazanılmış haklarının korunacağını belirtmektedir.
Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan, kendisi yönünden
kesinleşmiş ve kişisel niteliğe dönüşmüş haktır. Kazanılmış haklar Hukuk Devleti
kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları
ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2.maddesinde
açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık
oluşturacağı gibi, toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır,
belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gözetildiğinde, davacının, Türk
vatandaşlığını haiz olmadığı 26.08.1999 tarihinden sonraki dönemleri
borçlanamayacağına ilişkin mahkemenin kabulü yerinde ise de; Türk
vatandaşlığından izinle çıkan ve borçlanma talep tarihinde Türk vatandaşlığını haiz
olmayan davacının, Türk vatandaşlığından izinle çıkmadan önce yurtdışında
gerçekleşen çalışma sürelerine ilişkin borçlanma hakkının, Türk Vatandaşlık
Kanunu ile kazanılmış hak sayılarak korunduğu gözetilerek, anılan süreye ilişkin
borçlanma isteğinin kabulüne karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yazılı
şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul
edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, Üye
M.Zafer Erdoğan’ın muhalefetine karşı; Başkan Süleyman Caner, Üyeler; Neslihan
Sever, Ali Göcen ve Fatih Arkan’ın oylarıyla ve oyçokluğuyla 14.07.2009 gününde
karar verildi.
KARŞI OY
3201 sayılı Kanunun getiriliş amacı ve Kanunun özellikle 1., 2/c maddeleri,
Yargıtay Kararları
510
hükmü başvuru tarihinde Türk vatandaşı olanlara hizmet borçlanması imkânı
bahşetmektedir.
Davacı ise, 1999 yılında Türk vatandaşlığından çıkmıştır. Dava tarihi
itibariyle Türk vatandaşı değildir. Türk vatandaşı olmayan bir kimseye yurtdışı
hizmet borçlanması hakkı tanınamaz. 3201 sayılı Kanun buna cevap
vermemektedir. Kanunun açık hükmüne aykırı şekilde yorum yoluyla böyle bir
hakkın varlığını ileri sürmek doğru değildir.
Mahkemenin red kararı, Kanuna uygun ve isabetlidir.
Açıklanan sebeple, çoğunluğun borçlanma isteğinin kabulüne dair kararına
katılmıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder